PORSCHE’ Yİ SATIP AR-GE’ YE YATIRMAK..!

İlk defa bir “şirket bilançosunu” elime alıp da detaylıca incelediğim, analiz etmeye çalıştığım, aklımla ve o zamanki bilgimle bazı sonuçlara ulaştığım günler 1988′ in yaz ayları idi. Tekfen Holding şirketlerinden Toros Gübre’ nin Mali İşler Departmanı’ nda üç ay sürecek bir staj yapıyordum (ki bu stajları üniversite bitene kadar her yıl gerçekleştirdim) ve GMY’ miz  İbrahim Eker’ in, müdürümüz Yalçın Erol’ un (kulakları çınlasın, üzerimdeki emekleri büyüktür, minnetle anıyorum) bana işin temellerini öğretmek için hazırlamış oldukları programın bombardımanı altındaydım. Bilançoyu incelerken sadece “maddi varlıklar” kısmına odaklanmıştım doğal olarak, bir de “maddi olmayan varlıklar” gibi “garip bir tanımlama” vardı..!! Ne demekti maddi olmayan varlık? Bir şirketin maddi olmayan varlığı ne olabilirdi ki? “Patent, lisans, marka, ünvan, telif hakları, imtiyazlar, şerefiye, araştırma-geliştirme giderleri” vs..vs.. bana hiçbir anlam ifade etmemişti açıkçası..! Bir de “bilançoya yansıtılamayan, var olduğu ve haiz olduğu önem bilinen fakat rakamlara dökülemeyen bazı değerlerden ve varlıklardan” bahsedilmişti…Üniversitedeki bölüm derslerimizde de vardı bu tür kalemler ama ne menem şeyler olduklarını pek de anlamamıştım zaten…

O günlerdeki toyluğun üstünden uzun zaman geçti ve bugün çok daha farklı düşünüyorum. Günümüzde “bilançoya yansıtılamayan değerlerin” aslında bir kurumu “geleceğe taşıyan asıl varlık sebepleri” olduğunu biliyorum. “Aynen insanoğlu gibi şirketler”Tecrübe kazandıkça insanı insan yapan soyut / manevi değerlerin maddi varlıktan çok daha önemli olduğunu kavrıyorsunuz ya, profesyonel hayatta ilerledikçe de makine parkınızdan, araç filonuzdan, üretim bandınızdan çok daha önemli ama elle tutamayıp çoğu zaman gözle göremediğiniz “değerler ve varlıklar” olduğunu öğreniyorsunuz. Asıl yatırım yapılması gereken bu “maddi olmayan varlıklar” konusunu irdelemek istedim bu makalemde…

Nelerdir bunlar?? Aklıma gelenler;

– İnovasyon : Çok popüler günümüzde. Yönetim “jargonunun” temellerinden biri oldu. İçerik veya süreç olarak yeni bir şeyler yapmada istikrarlı ve iyi miyiz? Üründe, yönetim süreçlerinde, stratejide inovasyon, “geçmişin başarılarından” ziyade “geleceğe” odaklanan bir olgu.

– Verimlilik : “Maliyetleri yönetmede” ne kadar başarılıyız? Bu konuda şirketin oluşturmuş olduğu kültür ve başarı hikayeleri, sahip olduğu en eşsiz değerlerden biri ve tüm yönetim kadroları tarafından “korunup, geleceğe taşınmalı”.

– Üçüncü partilerle ilişkiler : Güvene dayalı, uzun soluklu bir “ilişkiler ağı” müşteri ve tedarikçilerimizle kurulmuş mu? Eğer kurulmuş ise yine somut olarak rakamlara dökemediğimiz müthiş bir varlığa sahibiz demektir.

– Kalifiye insan gücü : “Rekabet gücü yüksek ve kendini işine adamış” bir iş gücünü kendimize çekebiliyor, motive edebiliyor ve bünyede tutabiliyor muyuz? Rakamlara dökülmesi en güç fakat en önemli varlıklardan biri “yetenek havuzumuz”. Yetenekli ve rekabetçi insan kaynağı bugünün ve yarının ihtiyaçlarını karşılarken, bunları elde tutabilme ve yeteneklerini istikrarlı bir şekilde şirkete akıtmalarını sağlayabilme gücü çok önemli bir başka “varlığımız”.

– Sürat : Önemli kararları alırken, önemli değişikliklere imza atarken ne kadar süratliyiz? “Karar mekanizmalarımız” ne kadar efektif? Hızlı ve doğru kararlara imza atan “yönetim” ve “icra” kurulları yapılarımız var mı? Varsa alın size bir başka devasa varlık daha…Fırsatları ne hızla değerlendiriyoruz, yeni ve “niş” pazarlara nasıl bir etkinlikle giriyoruz? Yeni ürünleri hangi hızla pazara sürebiliyoruz?

– Mesuliyet duygusu : Çalışanlarımızın herbirinden verebilecekleri “azami performansı” alabiliyor muyuz? “Sonuç odaklı bir verimlilik kültürü” şirketin “DNA” sında var mı? Varsa koruyabiliyor muyuz? Cevap olumlu ise bir başka altın değerinde varlık daha…

– Ortak hedef bilinci : Neyi “hedeflediğimizi” ve nereye “gittiğimizi” tüm çalışanlarımız biliyor ve bu “ortak hedefe tüm varlıkları ile kilitleniyorlar mı?” Hedeflerimizi paylaşma yönünde oluşmuş, sürdürülebilir bir “mekanizmamız” var mı? Değerini sayıya dökemiyoruz ama şirketleri “büyük ve çalışılmak istenen” yapılar haline dönüştüren en önemli varlıklarımızdan biri de bu… 

– Liderlik yeteneği : Sadece “şirket içinde liderler” üretme kültürü değil, “sektöre liderlik edebilme gücü ve potansiyeli”… Sektörün oyuncularının “benchmark” olarak sürekli başvurdukları bir “liderlik kültürüne” sahipsek, “büyüklük” zaten kaçınılmazdır diyebiliriz…

– Öğrenme ve güçlü fikirler üretebilme yeteneği : “Öğrenen organizasyon” olabilmeyi başarmışsa yapılar, güçlü fikirler üretebiliyor ve bunları verimli bir şekilde uygulayabiliyorlarsa, günümüzde sıkça rastlanılan “ekonomik krizlere” karşı rakiplerinden fersah fersah ileride “hazırlıklılar” demektir. Bundan daha “hayati” bir “varlık” olabilir mi??

– Araştırma / Geliştirme Aktiviteleri : “AR-GE” günümüzün olmazsa olmazı. Bu konuda “insan gücü, teknolojik altyapı ve finansal kaynak” anlamında mesafe katetmiş bir yapının, bilançosunda gözüken rakamların çok ötesinde bir varlığa sahip olduğu yadsınabilir mi??

– Marka değeri : Öyle köklü “markalar” var ki, hangi matematiksel – finansal modeli kullanıp da şirketin gerçek değerine ulaşabileceğinizi bilemiyorsunuz. “Aktif değerinin veya karlılık çarpanın” kat be kat üstünde “ederi” olan bu şirketlere bu kadar değer katan “varlık” nedir?? “Minarenin gölgesi” marka değeri değil mi?? Bu değere yapılacak her yatırım, elle tutulamayacak, somut olmayan müthiş bir “varlık” olarak geri dönecektir bize

– Kurucuların ve mevcut yöneticilerin itibarları : Hele hele bizim “kültürümüzde”, “söze ve itibara verilen değeri” asla hesaplanamayacak büyüklükte bir “varlık” olarak görmemek mümkün mü?? Bu itibarı koruyan ve geliştiren bir “geleneğe” sahipseniz, aynı zamanda müthiş bir “alternatif finansman kaynağına” da sahipsiniz demektir…

Kabul etmek gerekir ki fiziksel / maddi varlıkları ölçmek, denetlemek, nakde çevirmek, takas etmek, değiştirmek, dönüştürmek çok daha kolay. Ama yine kabul etmek gerekir ki  sözgelimi nakit gibi maddi varlıklar “şirketlerin damarlarındaki kan” ise, yukarıda saydığım türden maddi olmayan varlıklar “kurumların sinir sistemi” hükmündeler. Farketsek de, etmesek de maddi varlıklara yaptığımız tüm yatırımı, geri dönümlerini “maddi olmayanlara” harcamak için yapıyoruz. Şartlar bizi eninde sonunda bu noktaya getiriyor hayatta kalabilmek için. Öyleyse en makul ve doğru olanı, bu gerçeği “önceden görüp”, maddi olmayan varlıklarımızın değerlerini ölçebileceğimiz kriterler oluşturmak ve yatırımı asıl bunlara yapmak değil mi??

Ben her halukarda “Porsche’ yi satıp Ar-Ge’ ye yatırmayı”, “vinci satıp eğitime harcamayı” daha “akıllıca” görüyorum. Ne dersiniz??

Selamlar;

Lütfullah Kutlu

7 Mart 2012 Çarşamba / 21:10

About LÜTFULLAH KUTLU

Boğaziçi Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu, "İş İşten Geçmeden" kitabının yazarı, yönetim danışmanı, profesyonel yönetici, evli, çocuk sahibi, insan olma sorumluluğunun bilincine varmaya çalışan...
Bu yazı İŞ YAZILARIM içinde yayınlandı ve , , , , , , , , , , , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın