GERİ BİLDİRİM Mİ..? NE GEREK VAR.!?

Haydi itiraf edelim, çoğumuz “geri bildirim” almaktan hoşlanmıyoruz. Hoşlanmıyoruz çünkü geri bildirimlerin onaylamayacağımız, bizi rahatsız edecek “olumsuz eleştiriler” içerme olasılığı yüksek. Bence daha da önemlisi; yöneticilerimizden, patronlarımızdan, arkadaşlarımızdan velhasıl bizim için önemli olan ve anlam ifade eden şahıslardan alacağımız geri bildirimlerin, bize yönelik bir “değişim zorunluluğunu” da beraberlerinde getirme ihtimalleridir. “Değişim” ise pek çok insan için “direnç gösterilen, adaptasyon ve çaba gerektiren, çok da arzu edilmeyen” bir durumdur.

Mesela genelde yılda bir kez yapılan, üstünkörü geçiştirilen, yapanın da tabi olanın da ızdırap çektiği şu “zam dönemi performans değerlendirme toplantıları”… Çalışanlar huzursuzdur çünkü sadece “yıkıcı eleştiriler” duyacaklarından endişelidirler. Yöneticiler huzursuzdur, ifade edecekleri en küçük eleştirinin dahi “öfke, çöküntü ve hatta göz yaşları” ile karşılanacağını düşünürler. “Sonuç; herkes susmayı, söylemesi gerektiğinin asgarisini dillendirmeyi tercih eder”. Bu durum çok önemli bir “fırsatın hebasına” dönüşür, nihayetinde “hepimizin performansımızı yükseltmemize faydası olacak geri bildirimlere ihtiyacımız vardır”. İlk tesbitim geri bildirim mekanizmasının sıklığı ile ilgili; “yılda bir kez yapılan değerlendirmeler son derece yetersiz ve amacına hizmet etmiyor”. Formal olarak “yılda birkaç kez ve de son derece ciddiye alınarak” yapılması gerektiğine inanıyorum bu değerlendirmelerin, “ihtiyaç doğması” durumunda çok daha sıklıkla. Geri bildirim verilen çalışanlar açısından da dikkatle, samimiyetle dinlenmesine, değerlendirilmesine ve kariyer gelişiminde son derece faydalı bir araç olarak istifade edilmesine… Oysa iş tecrübem şunu gösterdi ki bugüne kadar, “geri bildirimleri olumsuz bir reaksiyon ile karşılıyor ve sadece işimizi değil çalıştığımız kurumların genel sağlığını da negatif etkileyecek tavırlar geliştiriyoruz”

Nelerdir bu olumsuz ve tahripkar tavırlar?

1- İnkar ediyoruz: Gerçeklerle yüzleşemediğimiz dönemlerde ilk verdiğimiz tepki geri bildirimi inkar etmek ve “kendi çerçevemiz ve gözlüğümüz” ile savunmaya geçmek oluyor.

2- Küsüyoruz: “Kara kara düşünmeye başlıyor, kendimizi izole ediyor, paralize oluyor, pasifleşiyor” ve kendimiz için anlamlı ama çevremiz için anlamsız, empati kurulamaz bir ruh haline giriyor ve etrafımızdakileri taciz ve rahatsız ediyoruz. Hani “fare dağa küsmüş, dağın haberi olmamış” misali, uyandırdığımız etki de sıfıra yakın oluyor.

3- Kıskanıyoruz: Kendimizi, geri bildirimlerin uzantısı olarak, çalışma arkadaşlarımızla kıyaslamaya başladığımız anda, çoğu zaman sonuç “kıskançlık ve başka bir kişiliğe öykünme krizleri” oluyor. “Taklit ediyor, başaramıyor, öfkeleniyor ve bu kısır döngünün içinde” hem kendimizi hem çevremizi verimsiz kılmaya başlıyoruz.

4- Ağırdan alıyoruz: “Madem öyle, işte böyle” gibi kısır ve sonuçsuz bir psikolojiye teslim oluyoruz. İşleri geciktiriyor, “ben yapmazsam, kimse yapamaz” düşüncesi ile değerimizi ispat etmeye çalışıyoruz yapıya ve yöneticilerimize. Bu tavrımıza genelde “öfke ve düşmanlık” da eşlik ediyor. Projelerin ve raporların teslim tarihlerini sürekli kaçırıyor, etraftan gelen yardım ve destek önerilerini de elimizin tersi ile itiveriyoruz bir tarafa.

5- Kendi kendimizi imha ediyoruz: Öfke ve umutsuzluk ile “kurum içi kariyer ve itibarımızı yok edecek reaksiyonlar” vermeye başlıyoruz. Bu sürecin uzantısı tabii ki fiziksel ve ruhsal bir çöküş ve kendi kendini tahrip… Bir nevi “sabotaj”, kendimize ve kurumumuza.

Halbuki geri bildirimi bir zorunluluk ve kişiliğimize, değerlerimize, gururumuza bir darbe olarak nitelemektense, bir gelişim fırsatı olarak değerlendirip, nasıl bir süreçte kendimize faydalı hale getirebiliriz?

i- Nefis muhasebesi: Neden kendi geri bildirimimizi sıklıkla yapıp ilk olarak kendimizi değerlendirmiyoruz samimiyetle? Bence başlangıç noktası bu. Zor bir iş, kabul ediyorum ama deneye-yanıla belli bir noktaya ulaşılacağına, kendi “iç sesimizin” kılavuzluğunda, “harici değerlendirmelere” son derece hazır ve kabul edebilir hale gelebileceğimize inanıyorum ben…

ii- Geri bildirimi talep etmek: Patronlarımızdan, yöneticilerimizden önce yakın çevremizdeki “akil adamlardan”… Arkadaşlarımız, ailemiz, sosyal çevremiz aslında bu işe “yetkin pek çok kaliteli” şahsiyet barındırıyor. Neden kullanmıyoruz onları? “Olumlu, olumsuz eleştiriler, tavsiyeler ve spesifik örnekler” bizim açımızdan son derece “ufuk açıcı” olacaktır. Hem “dost acı söyler” bu durumlar için değil mi?

iii- Geri bildirimi kabul etmek ve sindirebilmek: Eleştiri ve tavsiyeleri “duymak değil dinlemek, anlamaya çalışmak, değer vermek ve bu doğrultuda kendimizde hasıl olması gereken değişiklikleri planlayabilmek”… Bu geri bildirimlere “yapıcı geri dönüşler” verebilmek ne kadar önemli kişilik ve kariyer gelişimimiz için, çoğumuz galiba farkında değiliz, bu yüzden de potansiyelimizi gereğince gerçekleştiremiyoruz pek çok durumda…

iv- Eyleme geçmek: En zor safha… Değişim gerekliliğine inanmak ve “egolarımızı mağlup edip” gereken “değişim ve dönüşüm” adımlarını atabilmek.

Nelerdir bu adımlar?

a- Kendimizi tanımak: Korkularımızı, amaçlarımızı, misyonumuzu, limitlerimizi bilebilmek. Her geri bildirim doğru olmayabileceği gibi, “ben böyleyim, beni böyle kabullenin, ben değişemem” katılığı da doğru değil. Hayatımıza istikamet verecek “olmazsa olmazlarımız”, geri bildirim mekanizmalarından olabildiğince faydalanabilmemiz açısından da elzem olacaktır.

b- Kendimizi ödüllendirmek: Gelişmek adına, gelen geri bildirimler doğrultusunda atacağımız her olumlu adım ve değişim aslında “kendimizi ödüllendirmemiz” gereken “sıradışı bir başarıdır” bizim için. Niçin mahrum bırakalım kendimizi bu gelişmenin “mükafatından”? Başkaları şımartmasa da bizi, biz kendimize “gereken şefkati” gösterelim sonraki değişim ve dönüşüm adımları yolunda…

c- Parçalara ayırmak: “Büyük değişim paketlerini” küçük parçalara ayırıp ufak ufak mesafe katetmek. Geri bildirimlere karşı takınılacak olumlu tavrın gereği bazı değişimler “çok radikal ve büyük” olabilir. Tamamını bir anda halletmektense, küçük adımlarla zamana yayarak daha kolay “altından kalkabilir ve kökleştirebiliriz” günlük hayatımızda bu dönüşümü.

d- Farklı açılardan algılamak: Geri bildirim “hazmı zor eleştiriler” içeriyor ve bizi olumsuz tavırlara doğru itiyorsa, neden şöyle biraz yükselip, “kendimizi olayın dışına çıkarıp”, yeni bir bakış açısı geliştirmeye çalışmıyoruz? Geri bildirimin bizde ilk bıraktığı izlenimden çok daha farklı şeyler söylenmek istenmiştir belki de, nedir ve nedendir bu “savunma duvarları”? Bu duvarları aşmadığımız müddetçe eleştiri ve tavsiyelerde gizli kalmış, “lisan-ı münasiple dahi olsa ifade edilememiş” nice faydalı yönleri görmek imkanına hiç sahip olamayacağız…

Velhasıl, “şahıslar geri bildirimi samimiyetle talep eder hale geldikçe ve de kurumlar bu olgunluğa ve ufuka sahip bireylerle doldukça, kişisel ve kurumsal değişim, dönüşüm ve gelişim süreçlerimiz kesintisiz devam edecektir diyor ve bu çıkarımı kendi hayatıma da uyarlamaya ve uygulamaya çalışıyorum”

Selamlar;

Lütfullah Kutlu

24 Eylül 2012 – Pazartesi / 15:46

About LÜTFULLAH KUTLU

Boğaziçi Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu, "İş İşten Geçmeden" kitabının yazarı, yönetim danışmanı, profesyonel yönetici, evli, çocuk sahibi, insan olma sorumluluğunun bilincine varmaya çalışan...
Bu yazı İŞ YAZILARIM içinde yayınlandı ve , , , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın