JURNAL 39… Eğitim Üzerine – Tork Problemi! – En Büyük Kötülük!..

Eğitim üzerine ;

Eğitim üzerine ne çok tartışıyoruz değil mi?

Ana soru; “hangi eğitim modeli modern, hangisi değil?” Pusula doğru değilse o kadar çok cevabı var ki kaybolup gidiyoruz modeller arasında; Finlandiya modeli gibi, Alman ekolü gibi…

Oysa bana göre;

Eğitim çok temel iki soruya / ihtiyaca cevap vermelidir;

1. İnsanın “kendi” hakkındaki sorularına / ihtiyaçlarına
2. İnsanın “toplum” hakkındaki sorularına / ihtiyaçlarına

Soru “düşünebilme” yeteneğine, ihtiyaç “zamanın gereklerine” bağlıdır. Eğitimin modernliğini bu belirler işte, 17. yy. ın “toplumsal ihtiyaçlarına” cevap veren ve kişiyi “kendisi” hakkında tatmin eden eğitim de en az bugünkü kadar “moderndi”. Biz toplumsal olarak rotayı burada şaşırdık galiba;

– Kendimiz için “soruyu”,
– Toplum için “ihtiyacı” unuttuk, gözardı ettik.

Bugün yakalarsak bu iki temel noktayı, bugün modernleştiririz eğitim sistemimizi. Yeter ki kısır kavgalarımız kör etmesin gözümüzü, karartmasın yolumuzu.


Toplumsal “tork” problemimiz ;

Topluca bir “tork” problemi yaşıyoruz, sıkıyoruz tüm vidaları sonuna kadar!

Halbuki;

– Çok sıkılan kemer iç organlara zarar verir,
– Çok sıkılan vida ya yalama olur ya da kaideyi çatlatır,
– Çok sıkılan çalışan iş yapamaz hale gelir,
– Çok sıkılan vatandaş suça meyilli olur…vs…

“Kullanma talimatlarını” tekrar mı okusak?!!

Teşbihte hata olmaz. “Torku” bu kadar arttırılmış bir baskı herşeyi patlatıyor, insanları ve yapıları kırıyor, kişisel, kurumsal ve toplumsal ağır maliyetler doğuruyor. En basit aracın kullanma talimatında dahi uygulanacak “tork değerleri” belirlenmişken en değerli varlığımız olan insanımızın günlük hayatında tahammül gösterebileceği baskı ve stres düzeyini görmezden, duymazdan, anlamazdan geliyoruz. Sonra da neden beklediğimiz performansı alamadığımızı düşünüyoruz. Fabrika ayarlarımıza dönmek zorundayız. Kimse çok “light” bir ajanda ve beklenti koyalım önümüze demiyor ama bu kadar “tight” bir beklenti sepeti hepimizi hurdaya çıkarır ki zaten görüyoruz sonuçlarını.

“Takke düşüp kel görüleli” çok oldu da, galiba çok çaresiz bırakıldık, yoksa bu kadar da kör olamayız değil mi?


İnsana yapılabilecek en büyük kötülük ;

İnsana yapılabilecek en büyük kötülük; “kendi zeka ve yetenekleri” konusunda “şüpheye düşmesini sağlamak”. Zeki olmadığına peşinen inandırılmış bir insana neyi, ne kadar öğretebileceksiniz? Tanıdık geldi, değil mi? Sanki birileri her gün yaşatıyorlar bize bu durumu; okulda, işyerinde, ailede!

Bir yanda “başarının %90′ ı ter, %10′ u ilhamdır” diyen insanlık tarihinin en önemli beyinleri, bir yanda kendi zeka kapasitesi ve yetenekleri sorgulanabilir durumdaki şahısların başkalarının “zeka testini” yapma cüret ve aymazlıkları..!

Her ne kadar bir kısmının doğuştan gelme özellikleri varsa da pek çok yetenek eğitimle, doğru yaklaşımla, sabırla geliştirilebilir ve “vasatın üstüne” çekilebilir. Mesele bu “kıvılcımı yakmak ve devam ettirmekte”. Elbette ki bir Mozart olabilmek için sadece çalışmak yetmeyecektir ama bir gün Mozart gibi olabilmek için çalışmanın önüne kimse geçemez, geçmemelidir..!

Bakıyorum etrafımızı kuşatmış “yetenek sarrafları” da pek farklı durumda değiller, hepsi Mozart’ ların peşinde, iyi de acaba potansiyel bir Mozart adayını diğerlerinden ayırt edebilecek “yeteneklere ve zekaya” kendileri sahip mi? Hepimiz için bir “özeleştiri” konusu değil mi? Zor soru ama bu soruları kendimize sorabilmek de bir “yetenek meselesi”.

Haydi, geliştirelim bu “yeteneğimizi” de..!

Selamlar;

Lütfullah Kutlu

4 Şubat 2019 – Pazartesi, 13:45

About LÜTFULLAH KUTLU

Boğaziçi Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu, "İş İşten Geçmeden" kitabının yazarı, yönetim danışmanı, profesyonel yönetici, evli, çocuk sahibi, insan olma sorumluluğunun bilincine varmaya çalışan...
Bu yazı JURNALLERİM içinde yayınlandı ve , , , , , , , , , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın