Bildiklerimizi Paylaşmadığımız Müddetçe ;
Ekibimiz “ne kadar çok şey bildiğimize” bu bilgiyi onlarla “paylaşmadığımız müddetçe” önem vermez.!
Bilgiyi kendinde tutmanın “koltuğu garantiye alma yolu” olarak görüldüğü bir garip iş dünyası kültüründe yaşıyoruz hala. Evet, hala.!
Kariyerimin başladığı dönemlerde, yani 90′ ların başlarında genel bir “yönetici tavrıydı” bu ilkel düşünce. Maalesef etkileşimde olduğum onlarca şirket ve sektörde “hala” yaygın bir “koltuğu koruma” mekanizması olarak görülüyor. Sadece “beyaz yakalı” yöneticilerde mi? Hayır, patronlarımız da dahil bu “demode ve etik-dışı davranış ve yönetim tarzına”.
Bunu yapmakla hangi mesajı veriyoruz, hiç düşündük mü? :
1-“Sana güvenmiyorum.!” Ahlaki bütünlüğüne de, işle ilgili yeteneklerine de, şirkete bağlılığına da, ekibine olan sadakatine de…
2-“Benim bildiklerimi bilseydin bana verebileceğin katkıya” da inanmıyorum.! Senin böyle bir donanımın yok, bu yapının geleceğine sağlayabileceğin bir fikrin, önsezin, entelektüel sermayen de yok.
3-Ya “etkisiz eleman” olmayı kabul et, ya da “bizden değilsin.!”
Bindiğimiz dalı kesmenin daha kestirme bir yolu yok. Çalışanları bize, şirkete ve kendilerine “yabancılaştırmanın” daha garanti bir yolu yok. Tebrik ederim, başardık.!!
Ezberlerinizi bozmaya ne kadar hazırsınız?
Eleştiriye Kapalı Korku Kültürü ;
İnsanlar doğru yaptıklarından “öğrenmezler”, yapılan yanlışlardan, hatalardan “öğrenirler”. Onun için yapılan her hata “daha fazla” ve “daha hızlı” öğrenme şansıdır. Bütün mesele yapılan hatayı “ikinci kez yapmamaktır”.
Teoride bu konuyu konuştuğum hemen herkes bunu “zaten” bildiklerini ve uyguladıklarını iddia ediyor. Ama bu kişilerin çoğu çevrelerinde özellikle astlarına karşı “tolerans eksikliği” ile tanınıyorlar ve küçümseniyorlar.!
Benim gözlemim; bütün yapıları içten içe kemiren ve çok önemli değerleri daha “olgunlaşmadan” devreden çıkartan bu “hataya karşı tolerans eksikliği” probleminin kökeninde bizzat “eleştiriye tahammülsüzlüğümüzün” yattığı.
Toleransı ve tahammül seviyesi düşük liderlerin / yöneticilerin yanında yetişen “çıraklar / tılmizler” de benzer şekilde yapılan hatalara tahammülsüz oluyorlar, ortak özellikleri kendilerinin de “eleştiriye kapalı oluşları”. Sonuç; bir yanda oluşan bir “korku kültürü” öte yanda da bu kültürün besleyip büyüttüğü “biat kültürü”. Yani zincir; “eleştiriye kapalı ol > hataya izin verme > benzerlerini üret > teslimiyet bekle” şeklinde yürüyor ve oluşturduğu girdap şahısları ve kurumları dibe çekiyor.
Ezberlerinizi bozmaya ne kadar hazırsınız?
Selamlar;
Lütfullah Kutlu
13 Şubat 2021 – Pazartesi, 14:11